27 Kasım 2012 Salı

Marsilya Gezisi

Tekrardan herkese Merhabalar,
Son gezi rotam, Fenerbahçemin deplasmanı Marsilya.
Hedef galibiyet ve Grup birinciliği :))
THY'nın Marsilya'ya direkt uçuşu olmadığından sabah uçağıyla Nice üzerinden Marsilya'ya ulaştık. 2013 Mart ayında THY Marsilya seferleri başlıyor.
Maç akşam olduğu için Nice şehir merkezinde dolandık. 
Bu arada bu bölge Fransız riviyerası (Cote d'Azur) olarak adlandırılmakta olup gerçekten de namına yaraşır güzelliklere sahip bir bölge.
Yazımın daha hemen başında gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Hele yaz sezonunu hayal bile edemiyorum.
Marsilya'nın doğusundan başlayarak İtalya sınırına kadar uzanan bu bölge Monako Krallığı'nı da kapsamaktadır. Batıdan sırasıyla başlıca şehirleri Toulon, Hyeres, St.Tropes, Cannes, Antibes, Nice, St.Raphael ve Monako'dur.
Nice çok güzel bir şehir, tipik fransız mimarisi ile bezenmiş, doğa özenle korunmuş ve yerleşim o kadar güzel oturtulmuş ki sanki hiç insan eli değmemiş. Bir de üzerine Akdeniz'in güzel havası eklenince keyfinden geçilmiyor. İnsanlar çok saygılı, nazik ve kibar. Aynı zamanda çok da yardım severler. Bu güzel bölgeyi hızlı bir şekilde gezebilmek için gitmeden önce 4 günlüğü 250€'ya Europcar'dan araba kiralamıştım. Fiyatının yüksek olmasının nedeni de Nice'den alıp Milano'da aracı bırakacak olmamdı. Diğer kiralama firmalarına göre fiyatı en makul olanı da buydu.
Şehirler birbirine çok yakın ancak araç kiralama dışındaki tek seçeneğiniz tren ve fiyatları çok da makul değil. Nice'den Marsilya'ya tren bileti yaklaşık olarak 26€, hesabınızı siz yapın. Ayrıca benzinin litre fiyatı 1.5€ ile 1.7€ arasında değişmekte, aklınızın bir ucunda bulunsun.
THY Nice Havaalanında Terminal 1' e park ediyor. Ancak araç kiralama şirketleri ve şehir merkezi veya tren garına giden otobüsler Terminal 2'den kalkıyor. Terminal 1'den çıkar çıkmaz hemen sola doğru 200 mt yürüyerek Terminal 2'ye giden ring servislerine binin. Terminal 2'de neredeyse tüm araç kiralama firmalarını görebileceğiniz araç kiralama merkezi var. O da duraktan indikten sonra hemen solda otoparkın zemin katında bulunuyor. Ya da tren garına giden otobüslere veya taksilere binebilirsiniz. Ama aklınızda bulunsun her köşe başında taksi bulamazsınız. Taksi telsiz noktaları var ama neredeyse hiç bir taksici ingilizce bilmiyor.
Aracımızı aldıktan sonra planlandığı gibi ilk olarak Massena Meydanına gittik. Meydan güzel bir şekilde süsleniyordu, muhtemelen yılbaşı ve bayrama hazırlanıyordu. Fransa'nın yılbaşı klasiği olan atlı karıncalar ve çam ağaçları ana objelerdi. 
Meydan çok büyük değil batısında finans merkezleri doğusunda hükümet binalarının bulunduğu eski şehir "Old Ville" var. Sahil şeridi malumunuz plajlardan oluşuyor ve bu bölgede neredeyse her yer mavi bayraklı. Denizin rengi ve berraklığı fevkalade. Doğayı ve yaşamayı çok seviyorlar, insanlara olduğu gibi doğaya da çok saygılılar. 
Sahil yolu (Promenade des Anglais) yürüyüş yapan insanlarla dolu, cıvıl cıvıl. İnsanlar buradan şehirdeki limana kadar turluyorlar, hava 15 derece olmasına rağmen şortlar, atletler hele bir de yüzenler...
Hızlı tempo karnımızı acıktırıyor ve eski şehirde adalet sarayının önündeki alanda (Place du Palais)  yemek yiyoruz. Ama hayal kırıklığı, kesinlikle bu bölgede yemeyin, sahil yolu üzerindeki restoranlar çok daha kaliteli. Bu arada bilindiği üzere Avrupa'da yemek çok pahalı. Her şeyi kur üzerinden karşılığı neyse onunla çarpın, harcamalarınızın ne tutacağını önceden bilip ekonomiyi ona göre düzenlemenizde yardımcı olur. Mesela standart bir restoranda 1 çorba + 1 makarna + 1 alkolsüz içecek yaklaşık olarak 25€, bu menü Türkiye'de de aynı standartlarda 25TL'ye denk gelir.
Yemek yemeyi seviyorsanız günde aşağı yukarı 50€ harcarsınız. Ya da süpermarketlerden alış-veriş yapıp o şekilde karnınızı doyurabilirsiniz ki emin olun sandviç, pastane ürünleri, abur cubur ve içecek 20€'yu kesinlikle aşmayacaktır.
Yemekler de bizdeki gibi çeşitli değil genel olarak makarna, pizza ve et ağırlıklı.
Yemek sonrası Marsilya'ya hareket ettik. 
Ağzımın tadını geri getirmek için düzenli çikolata yedim ki çikolatadan pek haz etmem.
Mesafe 205 km ve aşağı yukarı 1 duraklama ile 2 saat sürdü. Otobanlar paralı, mesafeye göre 1€ ile 3€ arasında değişiyor. Yanınıza bol bol bozuk para alın çok lazım oluyor, sepet sistemini daha önce Amerika'da görmüştüm burada da aynısı varmış, parayı sepete atıp geçiyorsunuz, yalnız doğru kapıdan geçiş yapın çünkü hızlı geçişlerde bile otomatik bariyer var önü açık değil cezalı geçmeye bile müsaade etmiyor :)
Marsilya Veledrome Stadı ilk varış noktamız. Arabayı güzel bir yere park ettikten sonra çok ta kalabalık olmayan Marsilya taraftarlarının arasından stada yürüyoruz. Tepkili ve ateşli bir taraftar topluluğu kesinlikle değiller. Köşeyi döner dönmez her yer sarı-lacivert, maça gurbetçilerden ve memleketten ilgi büyük, bine yakın ateşli Türk taraftarı ellerinde meşaleler Marsilya caddelerini aydınlatıyor bir taraftan tezahüratlarıyla ortalığı inletiyor, o an gözlerim doluyor aynı sevdayı ruhumuzda taşıdığım kardeşlerimin arasına dalıyordum. Gerçekten deplasman duygusu hele ki yurt dışında bir başka oluyor.


Gruplar halinde maça girdikten sonra deli Bekir 'in topa havada ters parende atarken yaptığı vurma eylemiyle maçı da kazanıp stattan biz mutlu, takımımız grup liderliğini garantileyerek bir üst tura çıkmış şekilde ayrılıyorduk.
Veledrom stadı yapım aşamasındaydı ve bize maraton diye tabir ettiğimiz sahaya yatay tribünleri ayırmışlardı. Muhtemelen sayı olarak üstün olan taraf bizdik. Stad içerisindeki güvenlik görevlileri eşofmanlı, joplu ve çeviklerdi fakat pek zeki değillerdi :)
Marsilya taraftarı dillerinin telaffuzundan olsa gerek bayan edasıyla tezahürat yapma emareleri göstermekteydi.
Golü de kendi telefonumdan çektim, o da ayrı bir 6.his.
Sevinçli bir şekilde otelimize gittik. Radisson Blue Vieux Port'ta konaklama yaptık.
Limanda çok merkezi konumda ve temiz bir otel, tavsiye ediyorum. 
Kahvaltısı açık büfe ve son derece yeterli.Otoparkı mevcut değil ama hemen yanında 2 katlı bir otopark mevcut 10 saati 9 €.
Çok yorgun olmamıza rağmen açlıktan uyuyamayacağımızı anlayınca yemek için dışarı çıktık. Bölge restoranlar, cafeler ve barlarla dolu. Yemek olayını riske atmamak için gördüğümüz ilk MC Donalds'a girdik. Fiyatlar Türkiye ile hemen hemen aynı sadece 1-2 TL fark ediyor. Etrafta herkes Türk, diyaloglar komik, insanlar neşeli kısaca harika bir atmosfer.
Sabah kalkar kalkmaz Marsilya Gezi rotamızda ilerledik.
Bu arada aslında bir şehrin başlıca turistik yerlerini görmek için plan yapmaya gerek yok.
Her turistik şehirde olduğu gibi burada da hop on off turlar var ve vaktiniz varsa kesinlikle hiç uğraşmadan bu turlara katılmalısınız. 
Marsilyada Avec Les Petits Train turuna muhakkak katılın, siz uğraşmadan her yeri görme şansınız olur. www.petit-train-marseille.com adresinden turla ilgili detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Tur limanın (Vieux Port) batısında balık pazarının önünden hareketle yapılıyor. 2 farklı rotası var. Birincisi Notre-Dame turu diğeri de Le Vieux turu(Eski Şehir). İkisine birden katılırsanız 13€ fiyatı var. Ortalama olarak her tur 1buçuk saat sürüyor. 2 gün kalacaksanız turları 2 güne yaymakta fayda var. Muhtemelen beğendiğiniz yerleri detaylı gezmek isteyeceğinizden bu tur 4-5 saatinizi alabilir.
Marsilyada kesinlikle görmeden dönmeyeceğiniz yerler;
Marsilyanın büyük yat limanı ve çevresi Vieux Port, daracık sokakların ve rengarenk panjurlu evlerin bulunduğu, yürümesi bile çok keyifli olan Old Ville, sahilde heybetli bir şekilde duran De la Major Katedrali, Marsilya hatırası çektirebileceğiniz ve liman manzarasını en güzel pozlayabileceğiniz Protis Meydanı, bonapart'ın yaşadığı şirin kafelerle dolu Augistine Meydanı, St Laurent kilisesi, Marsilyayı 200 mt yukarıdan 360 derece görebileceğiniz merkezdeki en yüksek tepeye kurulmuş olan Notre-Dame de la garden, zamanın en başarılı savunma sistemi olan altıgen sur yapısına sahip St nicholas Kalesi ve zaferle ayrıldığımız Veledrom Stadı ::)
Bir de yazın gidecekseniz eğer plajların da bulunduğu sahil yolu Promenade de la Corniche.
Ayrıca müze meraklısı olanlarınız varsa adım başı müze ben hiç sevmem dolayısıyla araştırmadım bile ama en sağlamı ilgiden anladığım kadarıyla Cantini müzesi :)
Yeme içme konusunda çok özel bir şey bulamadım ancak tavsiye üzerine Bouillabaisse diye bir balık çorbası içtim deniz ürünleriyle aram iyi olduğu için sadece ben denedim ama çok matah bir şey değil.
Hediyelik olarak Lavanta kokulu sabunlar var, her yerde satılıyor...


Marsilyadan bir kaç kare 
 Old Ville
 De La Major Katedrali
 Protis Meydanında Liman Manzarası
 Notre Dame De La Garden
 Limanda bir Pasaj
 Notre Dame Kilisesi




4 Eylül 2012 Salı

Moskova Gezisi


Yazı yazmak sanıldığı kadar kolay bir şey değilmiş.
Misal ben ilk blog'umu yazarken çok zorlanıyorum.
Bazı yazar arkadaşlar duygularını ve kişiliklerini yazılarına o kadar güzel yansıtıyor ki kendilerini neredeyse yakinen tanımış gibi oluyoruz. Hatta nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını da :)
Gerçi benim derdim kendimi tanıtmak değil, paylaşımda bulunmak, insanlara bir nebze olsun fayda sağlayabilmek. 
Hep almakla olmuyor çünkü bu işler :)

Son yaptığım gezim hatta son deplasmanım Moskova


21 Ağustos 2012 Salı günü CL öneleme maçımız için rakip Spartak Moskovaydı. 
Rakibimiz çakma ve toplama bir takım görüntüsünde, Spartaküs'ü kendilerine sembol bellemişler ama Ruslar ile ne bağlantısı var onu çözemedim. 
Ateşli olduğu iddia edilen bir taraftar topluluğu var. Lakin hepsi çok soğuk, adamların tek dertleri toplaşıp kavga etmek. Sadece bunu iyi yapıyorlar, özellikle Zenit maçlarında. Youtube'da da bununla ilgili birçok video bulabilirsiniz. Ancak tribün kültürü sadece bayrak sallamaktan ibaret. Rusya kesinlikle futbol ülkesi değil taraftarları da gerçek futbol taraftarı.

Geleyim gezime; Bayramın 1.günü herkes bir telaşe içerisinde memleketine yetişme derdindeyken hanımdan gönülsüz de olsa izni koparıp kendimi Moskovaya attım.
Buarada uçuşumu Aeroflot Rus Hava Yolları ile gerçekleştirdim. Havacılıkta bizim çok çok ilerimizde olan bir ülke olmasına rağmen genel kanı Rus uçaklarının çok bakımsız ve eski olduğu yönündedir fakat Aeroflot filosuna Airbus 320 tip uçakları katarak konforunu arttırmış.
Artık çekinmeden binebilirsiniz. Ama THY kalitesini bulamazsınız. 
Yol yaklaşık 3 saat sürüyor. Aeroflot İstanbuldan Sheremetyevo Havaalanına uçuyor, THY ise Vnukovo Havaalanına. Havalimanından şehir merkezine gitmek için en uygun seçenek kesinlikle Aerotrain
Hiç taksi veya benzeri araçlara binmeye kalkmayın. Tam olarak hatırlamıyorum ama yaklaşık 300-350 (18-20 TL) ruble bir fiyatı var. Sizi şehir merkezine kadar bırakıyor.
Zaten Moskova metro hattını söylemeye gerek yok. İstediğiniz her noktaya metro ile gayet hızlı ve güvenilir bir şekilde gidebilirsiniz. Ancak gece binilmemesi yönünde bazı ikazlar almadık değil. Metro gece 1'e kadar devam ediyor. Biz geceleri genelde taksi seçeneğini kullandık. Metronun tek kullanımlık ücreti ise 28 Ruble. Şehir merkezinde yakın mesafelere gidecekseniz taksiye vermeniz gereken maksimum fiyat 300-400 ruble olmalı. Herkesin bildiği üzere pazarlık yapmadan sakın binmeyin. Azeri ve Ermenilerden mümkün olduğunca uzak durun. Zaten onlardan başkası da durduk yere yanınıza yanaşmaz. Ruslardan çekinmeyin gayet dürüst insanlar, tek sorunları üniversite mezunu olmalarına rağmen sıfıra yakın İngilizce bilmeleridir.
Ulaşım cidden çok kolay, ancak belli saatlerde trafik fazlasıyla can sıkıcı olabiliyor, onun için kısıtlı zamanınız varsa kesinlikle metroyu kullanın.
Zaman konusuna gelince 3 gün Moskova'yı gezmek için yeterli.
Moskova, sistem olarak Paris'e çok benziyor; gidenler varsa iyi bilirler, ortasından nehir geçiyor ve çember sistemiyle yapılandırılmış. Gezilecek alan Golden Circle diye tabir edilen bir bölgenin içerisinde kalıyor. Kızıl Meydan ve Kremlin Sarayı başlıca gezilecek yerler. Neredeyse tüm tarihi mekanlar bu bölge ve etrafında görülebilir. Meşhur St.Basilis Katedrali de Kızıl Meydanın aşağısında yer alıyor. Ayrıca hemen sol tarafında GUM AVM bulunuyor, ihtiyacınıza göre kullanabilirsiniz.
Yeme-içme konusunda da pek sıkıntı çekmedik. Ne ararsanız bulabilirsiniz.
Zaten 3 günlüğüne gidiyorsunuz hiç birşey yemeseniz de ölmezsiniz. Rus mutfağı zayıf olduğu için Dünya mutfakları mevcut. Mesela Arbat Caddesinde Türk restoranı bulduk. Öyle aman aman bir yer değil ama farklı damak tatlarını tercih etmezseniz sizin için basit bir seçenek. Bu arada Arbat Caddesi de meşhur fakat öyle gidip gezilip insanın içini açacak bir yer değil. Hediyelik eşya dükkanları, marka zincirlerine ait birkaç restoran ve sokak sanatçılarından oluşuyor. Alabileceğiniz hediyelik eşyalar ise süslü püslü yumurtalar, kaliteli matruşkalar, satranç takımları, Rus kalpakları ve savaş aksesuarları olmalı. Bunlar dışında benim gözüme çarpan öyle çok güzel bir şey olmadı.
Gelmeden önce çalışmanız gereken tek şey Moskova Metrosu, gerçi çalışmasanız da çözersiniz ama ön araştırma kolaylık olur. 
Ben de kısaca anlatayım;


Moskova Metrosu şehrin en önemli, en eski sistemi hatta dünyanın en güzel metrosu, öyle alışıla gelmiş metro mimarisinden çok uzak, komünist işçiler tarafından yapılmış, 12 hattı ve 182 istasyonu var, tabii bunların hepsi sizi ilgilendirmiyor. Daha önce de belirttiğim gibi şehir merkezine gidişinizi tren yolu ile yapacak olursanız tren sizi 2 farklı noktaya bırakacak ya Belaruskaya(IST-SVO bağlantılı) yada Kievskaya(IST-VKO bağlantılı). Metro haritasına bakacak olursanız ortasında kahverengi bir hat görürsünüz bu hat sürekli geliş-gidiş dönmektedir ve kestirmeler için kullanılır.
Şehir Merkezine yakın konaklama yaparsanız bu kahverengi hatlara yürüme mesafesindeki otelleri de seçerseniz kesinlikle bir sıkıntı yaşamazsınız.
Aşağıda Moskova gezinizde uğrayabileceğiniz yerleri bölgesel olarak işaretlediğim haritayı bulabilirsiniz;


Kızıl Meydan'a en yakın metro istasyonu: Okhotnyy Ryad (Kırmızı hat istasyonudur, Yeşil ve Lacivert hatlara da yürüyerek geçiş yapabilirsiniz) yada Ploshchad' Revolyutsii (Lacivert hat istasyonu) istasyonunu seçebilirsiniz. Lacivert ve Kırmızı hatlar, Kahvrengi hattan sonra en çok kullanacağınız hatlardır. Bu 3 renkle bütün işinizi çözersiniz.
Kremlin Sarayı'na en yakın metro istasyonu:
Biblioteka imeni Lenina ( Kırmızı hat istasyonudur. Gri, Mavi, Lacivert hatlarada geçiş yapabilirsiniz)
Ancak bu 2 istasyon arası yürüme mesafesidir.


Kızıl Meydandan Crist of the Saviour katedraline kadar yürüyebilirsiniz yada Kropotkinskaya metrosu ile gitmeyi tercih edebilirsiniz o da kırmızı hat istasyonlarından biridir. Hemen yakınında sanata düşkünler için Moskova Art Museum bulunuyor.

Fotoğraf olayını hobi haline getirmemek için makina almıyorum biliyorum ki çok vakit kaybedeceğim. O yüzden fotoğraflarımı iphone ile çekiyorum. Instagram ile oynadığım fotoğraflarımı aşağıda bulabilirsiniz;



Aziz Vasil Katedrali: Herkesin Moskova denince aklına getirebileceği karelerden biri. Çok sevimli kendinizi çizgi film kahramanı gibi hissettiren bir yapı. İçerisi müzeye çevrilmiş olan bu katedrali önceden rezervasyon yaptırarak gezme şansınız var.
İster istemez hikayesi yanına gidince insanın ilgisini çekmeye başlıyor. Özetle korkunç Ivan dedikleri mahlukat tarafından 1560 yılında yaptırılmış. En yüksek kulesi 65 mt. olup, yaptırıldığında şehrin en yüksek kulesiymiş. Yapılışından 100 yıl sonra som altından olan kubbeleri bugünkü renkli halini almış. Eylül veya Ekim gibi festivalleri başlıyor...


Kızıl Meydan, sanırım bu adı 200 yıldan beri kullanıyor, öncesinde farklı isimler verilmiş. Detaylı bir şekilde anlatıyorlardı fakat fazla kulak asmadım. Şehrin en önemli meydanı çevresinde Lenin'in mozolesinden tutunda ilk halk kütüphanesinden, tiyatrosuna, kilisesine kadar her şey var. Haliyle zamanında çok büyük mitinglere de ev sahipliği yapmış. Ama elin Rusya'sının açık söyleyeyim tarihini genel hatlarıyla bilmek yeterli çok siyasi değişikliklere uğradığı için inciği cinciği beni pek ilgilendirmiyor. Ama güzel bir ekosu var, 5 kişi Fenerbahçe tezahüratlarıyla inletebildik...



Kremlin Sarayı: Etrafı surlarla ve kulelerle çevrili olup içerisinde Hükümet ve Askeri Binalar, cephanelikler, katedral ve kiliseler, müzeler ve güzel bir park mevcut. Zamanın en büyük çanı ve dökme topu da burada bulunuyor. Ayrıca gene Ivan'ın yaptırdığı ve yapıldığında Moskova'nın en yükseği olan çan kulesi de burada bulunuyor. Sarayın 2 adet girişi mevcut biri tam ortada biride kuzeyinde yer alıyor. Ama ana giriş ortada bulunuyor ve giriş biletlerini buradaki satış gişelerinden temin ediyorsunuz. Her şey dahil yani müzelere de girmek isterseniz ücreti 700 ruble, sadece içeriyi gezmek isterseniz de 350 ruble ödemek zorundasınız. Bu sarayda diğer tüm katedraller ve binalarda olduğu gibi İtalyan ve gotik mimarisinden etkilenerek yaptırılmış.


Bana ilginç gelen ise en kuvvetli olduğu 14.yüzyılda bile Çarlık Rusyası neden kendi mimarisini bulamamış ve bu eserleri İtalyanlara yaptırmıştı.


Kısaca sur içerisindeki yerleşimden bahsetmek gerekirse en kuzeyinde cephanelik var, ana girişin hemen sağında ve solunda hükümet binaları mevcut ve faal halde çalışmalarına devam ediyorlar. Ayrıca Putin'in de burada bir çalışma ofisi var. Biraz ileri gidip sağ tarafa döndüğünüzde yukarıda görmüş olduğunuz yarım yamalak panaromik resmi çektiğim katedral meydanı ve sağdaki büyük ivan çan kulesini görebilirsiniz. Bu kulenin önünde dünyanın en büyük ve en ağır "çanların çanı" diye adlandırılan bir parçası da kırık bir çan bulunmaktadır. Sırasıyla İngilizce adları ile Assumption, Annunciation ve Archangel katedralleri, Patriarch sarayı, 12 havari ve bakire Robe kiliseleri görülebilir. Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri var. 14. ve 15. Yüzyıl Rus Ortodoks tarihine ilgi duyanlar içinde oradaki tur rehberlerine kulak vermelerini tavsiye ediyorum. Yalan yanlış herkes bir şeyler anlatıyor. Gişelerin hemen yan tarafından hatta ana giriş kapısının karşı tarafında milli kütüphane metrosu pasajında alakalı yayınları bulabilirsiniz. Ayrıca bir kaç küçük dükkanda da savaş aksesuarları satılıyor. İlginizi çekebilir.

GUM AVM (Devlet Satış Mağazaları): Burası da zamanına sanat galerisi amaçlı inşaa edilmiş fakat şimdi bir Alış-veriş merkezi. Güzel kafeler ve restoranlar var. Moskovada Alış-veriş çok pahalı özellikle marka kıyafetler. Neredeyse Türkiyenin 4-5 katı fiyatla satılıyor ürünler. Yeme-içme fiyatları da bize göre yüksek sayılır. Ama dediğim gibi yakınlarda McDonalds ve Sbarro var, karın doyurmak için yeter de artar bile. Buarada Efes'i kutlarım. Sbarro da bile Efes bira satılıyor hatta Moskova'nın her yerinde. Rusların elinde Türk birası görmek keyif verici gerçi onlar bu konuda çok tecrübeliler.
Bizle ilgili güncel sözleri ise "Türkler inşaat yapmak için yaratılmış."
Yürüyerek şehri gezmenin dışında bence diğer bir seçenek  7 kızkardeşlerden biri olan Radisson Royal Hotel'e ait tekne turu. Harika bir yemek eşliğinde neredeyse Moskova'nın tüm sembollerini görme imkanına sahip oluyorsunuz. Zaten tekneye binmeden önce otelin lobisini ziyaret etmelisiniz. Şehrin maketini o kadar güzel yapmışlar ki neredeyse gerçek gibi. Ayrıca bir de spot ışıklar altında kulaklıkla her ikonun detaylı anlatımını dinleme şansına sahipsiniz. Bence bu tekne gezintisini yapmadan sakın dönmeyin...
Bu oteli de övmeden geçemeyeceğim, harika bir otel saray yavrusu diyebilirim. Sahibi Azeri olup, Türk sancağını ilk sıraya çekmişler. 








Takımda aynı otelde konaklama yapıyormuş, Dirk Kuyt ile çay içip konuşma şansımız oldu, gol sözü aldım. (Tek golümüzü de kendisi attı.) Yazının bundan sonrası tribüncü arkadaşları ilgilendiriyor.

80000 kişilik Luzniki Stadyumuna doğru yola çıktık. Nasıl gideceğimizin planlarını yapıyorduk. Moskovada yaşayan daha önce birlikte tribün kovaladığım arkadaşım ve arkadaşları ile buluştuk. koyu bir lokomotif taraftarı olan vladimir bize kılavuzluk ediyordu. Kılavuzu karga olanın misali saolsun bizi spartak taraftarlarının olduğu bölümden içeri soktu. Daha önce spartak taraftarının Türk'ler ile bi alıp-veremediği yokmuş fakat bu sene başlarında Rusyadaki kafkas Türkleri bir spartak taraftarını öldürmüş bundan sebep Türklere ve Müslümanlara bir düşmanlık baş göstermiş. Bu nedenle ortam biraz gergindi fakat güvenlik önlemleri yeterliydi. Maç içinde aleyhimizde saçma sapan pankartlar açıldı ve karşılığını misliyle Kadıköyde aldılar. Stad çok büyük, kale arkası tribünlerinin aut çizgisine uzaklığı neredeyse 100-150 mt. Olimpiyat stadlarından zaten hep nefret etmişimdir. Akustik yok denecek kadar azdı, yaklaşık 30bin spartak taraftarı hep bir ağızdan bağırıyorlardı fakat bir türlü seslerini duyamadık. Maçı Aykut'un da desteğiyle 2-1 kaybettik. Skor avantajı bizdeydi deplasmandan mutlu döndük.
Selim kardeşime teşekkür ediyor, Aryan ve Vladimir'e selamlarımı yolluyorum.

Her zaman her yerde En büyük FENER !