4 Eylül 2012 Salı

Moskova Gezisi


Yazı yazmak sanıldığı kadar kolay bir şey değilmiş.
Misal ben ilk blog'umu yazarken çok zorlanıyorum.
Bazı yazar arkadaşlar duygularını ve kişiliklerini yazılarına o kadar güzel yansıtıyor ki kendilerini neredeyse yakinen tanımış gibi oluyoruz. Hatta nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını da :)
Gerçi benim derdim kendimi tanıtmak değil, paylaşımda bulunmak, insanlara bir nebze olsun fayda sağlayabilmek. 
Hep almakla olmuyor çünkü bu işler :)

Son yaptığım gezim hatta son deplasmanım Moskova


21 Ağustos 2012 Salı günü CL öneleme maçımız için rakip Spartak Moskovaydı. 
Rakibimiz çakma ve toplama bir takım görüntüsünde, Spartaküs'ü kendilerine sembol bellemişler ama Ruslar ile ne bağlantısı var onu çözemedim. 
Ateşli olduğu iddia edilen bir taraftar topluluğu var. Lakin hepsi çok soğuk, adamların tek dertleri toplaşıp kavga etmek. Sadece bunu iyi yapıyorlar, özellikle Zenit maçlarında. Youtube'da da bununla ilgili birçok video bulabilirsiniz. Ancak tribün kültürü sadece bayrak sallamaktan ibaret. Rusya kesinlikle futbol ülkesi değil taraftarları da gerçek futbol taraftarı.

Geleyim gezime; Bayramın 1.günü herkes bir telaşe içerisinde memleketine yetişme derdindeyken hanımdan gönülsüz de olsa izni koparıp kendimi Moskovaya attım.
Buarada uçuşumu Aeroflot Rus Hava Yolları ile gerçekleştirdim. Havacılıkta bizim çok çok ilerimizde olan bir ülke olmasına rağmen genel kanı Rus uçaklarının çok bakımsız ve eski olduğu yönündedir fakat Aeroflot filosuna Airbus 320 tip uçakları katarak konforunu arttırmış.
Artık çekinmeden binebilirsiniz. Ama THY kalitesini bulamazsınız. 
Yol yaklaşık 3 saat sürüyor. Aeroflot İstanbuldan Sheremetyevo Havaalanına uçuyor, THY ise Vnukovo Havaalanına. Havalimanından şehir merkezine gitmek için en uygun seçenek kesinlikle Aerotrain
Hiç taksi veya benzeri araçlara binmeye kalkmayın. Tam olarak hatırlamıyorum ama yaklaşık 300-350 (18-20 TL) ruble bir fiyatı var. Sizi şehir merkezine kadar bırakıyor.
Zaten Moskova metro hattını söylemeye gerek yok. İstediğiniz her noktaya metro ile gayet hızlı ve güvenilir bir şekilde gidebilirsiniz. Ancak gece binilmemesi yönünde bazı ikazlar almadık değil. Metro gece 1'e kadar devam ediyor. Biz geceleri genelde taksi seçeneğini kullandık. Metronun tek kullanımlık ücreti ise 28 Ruble. Şehir merkezinde yakın mesafelere gidecekseniz taksiye vermeniz gereken maksimum fiyat 300-400 ruble olmalı. Herkesin bildiği üzere pazarlık yapmadan sakın binmeyin. Azeri ve Ermenilerden mümkün olduğunca uzak durun. Zaten onlardan başkası da durduk yere yanınıza yanaşmaz. Ruslardan çekinmeyin gayet dürüst insanlar, tek sorunları üniversite mezunu olmalarına rağmen sıfıra yakın İngilizce bilmeleridir.
Ulaşım cidden çok kolay, ancak belli saatlerde trafik fazlasıyla can sıkıcı olabiliyor, onun için kısıtlı zamanınız varsa kesinlikle metroyu kullanın.
Zaman konusuna gelince 3 gün Moskova'yı gezmek için yeterli.
Moskova, sistem olarak Paris'e çok benziyor; gidenler varsa iyi bilirler, ortasından nehir geçiyor ve çember sistemiyle yapılandırılmış. Gezilecek alan Golden Circle diye tabir edilen bir bölgenin içerisinde kalıyor. Kızıl Meydan ve Kremlin Sarayı başlıca gezilecek yerler. Neredeyse tüm tarihi mekanlar bu bölge ve etrafında görülebilir. Meşhur St.Basilis Katedrali de Kızıl Meydanın aşağısında yer alıyor. Ayrıca hemen sol tarafında GUM AVM bulunuyor, ihtiyacınıza göre kullanabilirsiniz.
Yeme-içme konusunda da pek sıkıntı çekmedik. Ne ararsanız bulabilirsiniz.
Zaten 3 günlüğüne gidiyorsunuz hiç birşey yemeseniz de ölmezsiniz. Rus mutfağı zayıf olduğu için Dünya mutfakları mevcut. Mesela Arbat Caddesinde Türk restoranı bulduk. Öyle aman aman bir yer değil ama farklı damak tatlarını tercih etmezseniz sizin için basit bir seçenek. Bu arada Arbat Caddesi de meşhur fakat öyle gidip gezilip insanın içini açacak bir yer değil. Hediyelik eşya dükkanları, marka zincirlerine ait birkaç restoran ve sokak sanatçılarından oluşuyor. Alabileceğiniz hediyelik eşyalar ise süslü püslü yumurtalar, kaliteli matruşkalar, satranç takımları, Rus kalpakları ve savaş aksesuarları olmalı. Bunlar dışında benim gözüme çarpan öyle çok güzel bir şey olmadı.
Gelmeden önce çalışmanız gereken tek şey Moskova Metrosu, gerçi çalışmasanız da çözersiniz ama ön araştırma kolaylık olur. 
Ben de kısaca anlatayım;


Moskova Metrosu şehrin en önemli, en eski sistemi hatta dünyanın en güzel metrosu, öyle alışıla gelmiş metro mimarisinden çok uzak, komünist işçiler tarafından yapılmış, 12 hattı ve 182 istasyonu var, tabii bunların hepsi sizi ilgilendirmiyor. Daha önce de belirttiğim gibi şehir merkezine gidişinizi tren yolu ile yapacak olursanız tren sizi 2 farklı noktaya bırakacak ya Belaruskaya(IST-SVO bağlantılı) yada Kievskaya(IST-VKO bağlantılı). Metro haritasına bakacak olursanız ortasında kahverengi bir hat görürsünüz bu hat sürekli geliş-gidiş dönmektedir ve kestirmeler için kullanılır.
Şehir Merkezine yakın konaklama yaparsanız bu kahverengi hatlara yürüme mesafesindeki otelleri de seçerseniz kesinlikle bir sıkıntı yaşamazsınız.
Aşağıda Moskova gezinizde uğrayabileceğiniz yerleri bölgesel olarak işaretlediğim haritayı bulabilirsiniz;


Kızıl Meydan'a en yakın metro istasyonu: Okhotnyy Ryad (Kırmızı hat istasyonudur, Yeşil ve Lacivert hatlara da yürüyerek geçiş yapabilirsiniz) yada Ploshchad' Revolyutsii (Lacivert hat istasyonu) istasyonunu seçebilirsiniz. Lacivert ve Kırmızı hatlar, Kahvrengi hattan sonra en çok kullanacağınız hatlardır. Bu 3 renkle bütün işinizi çözersiniz.
Kremlin Sarayı'na en yakın metro istasyonu:
Biblioteka imeni Lenina ( Kırmızı hat istasyonudur. Gri, Mavi, Lacivert hatlarada geçiş yapabilirsiniz)
Ancak bu 2 istasyon arası yürüme mesafesidir.


Kızıl Meydandan Crist of the Saviour katedraline kadar yürüyebilirsiniz yada Kropotkinskaya metrosu ile gitmeyi tercih edebilirsiniz o da kırmızı hat istasyonlarından biridir. Hemen yakınında sanata düşkünler için Moskova Art Museum bulunuyor.

Fotoğraf olayını hobi haline getirmemek için makina almıyorum biliyorum ki çok vakit kaybedeceğim. O yüzden fotoğraflarımı iphone ile çekiyorum. Instagram ile oynadığım fotoğraflarımı aşağıda bulabilirsiniz;



Aziz Vasil Katedrali: Herkesin Moskova denince aklına getirebileceği karelerden biri. Çok sevimli kendinizi çizgi film kahramanı gibi hissettiren bir yapı. İçerisi müzeye çevrilmiş olan bu katedrali önceden rezervasyon yaptırarak gezme şansınız var.
İster istemez hikayesi yanına gidince insanın ilgisini çekmeye başlıyor. Özetle korkunç Ivan dedikleri mahlukat tarafından 1560 yılında yaptırılmış. En yüksek kulesi 65 mt. olup, yaptırıldığında şehrin en yüksek kulesiymiş. Yapılışından 100 yıl sonra som altından olan kubbeleri bugünkü renkli halini almış. Eylül veya Ekim gibi festivalleri başlıyor...


Kızıl Meydan, sanırım bu adı 200 yıldan beri kullanıyor, öncesinde farklı isimler verilmiş. Detaylı bir şekilde anlatıyorlardı fakat fazla kulak asmadım. Şehrin en önemli meydanı çevresinde Lenin'in mozolesinden tutunda ilk halk kütüphanesinden, tiyatrosuna, kilisesine kadar her şey var. Haliyle zamanında çok büyük mitinglere de ev sahipliği yapmış. Ama elin Rusya'sının açık söyleyeyim tarihini genel hatlarıyla bilmek yeterli çok siyasi değişikliklere uğradığı için inciği cinciği beni pek ilgilendirmiyor. Ama güzel bir ekosu var, 5 kişi Fenerbahçe tezahüratlarıyla inletebildik...



Kremlin Sarayı: Etrafı surlarla ve kulelerle çevrili olup içerisinde Hükümet ve Askeri Binalar, cephanelikler, katedral ve kiliseler, müzeler ve güzel bir park mevcut. Zamanın en büyük çanı ve dökme topu da burada bulunuyor. Ayrıca gene Ivan'ın yaptırdığı ve yapıldığında Moskova'nın en yükseği olan çan kulesi de burada bulunuyor. Sarayın 2 adet girişi mevcut biri tam ortada biride kuzeyinde yer alıyor. Ama ana giriş ortada bulunuyor ve giriş biletlerini buradaki satış gişelerinden temin ediyorsunuz. Her şey dahil yani müzelere de girmek isterseniz ücreti 700 ruble, sadece içeriyi gezmek isterseniz de 350 ruble ödemek zorundasınız. Bu sarayda diğer tüm katedraller ve binalarda olduğu gibi İtalyan ve gotik mimarisinden etkilenerek yaptırılmış.


Bana ilginç gelen ise en kuvvetli olduğu 14.yüzyılda bile Çarlık Rusyası neden kendi mimarisini bulamamış ve bu eserleri İtalyanlara yaptırmıştı.


Kısaca sur içerisindeki yerleşimden bahsetmek gerekirse en kuzeyinde cephanelik var, ana girişin hemen sağında ve solunda hükümet binaları mevcut ve faal halde çalışmalarına devam ediyorlar. Ayrıca Putin'in de burada bir çalışma ofisi var. Biraz ileri gidip sağ tarafa döndüğünüzde yukarıda görmüş olduğunuz yarım yamalak panaromik resmi çektiğim katedral meydanı ve sağdaki büyük ivan çan kulesini görebilirsiniz. Bu kulenin önünde dünyanın en büyük ve en ağır "çanların çanı" diye adlandırılan bir parçası da kırık bir çan bulunmaktadır. Sırasıyla İngilizce adları ile Assumption, Annunciation ve Archangel katedralleri, Patriarch sarayı, 12 havari ve bakire Robe kiliseleri görülebilir. Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri var. 14. ve 15. Yüzyıl Rus Ortodoks tarihine ilgi duyanlar içinde oradaki tur rehberlerine kulak vermelerini tavsiye ediyorum. Yalan yanlış herkes bir şeyler anlatıyor. Gişelerin hemen yan tarafından hatta ana giriş kapısının karşı tarafında milli kütüphane metrosu pasajında alakalı yayınları bulabilirsiniz. Ayrıca bir kaç küçük dükkanda da savaş aksesuarları satılıyor. İlginizi çekebilir.

GUM AVM (Devlet Satış Mağazaları): Burası da zamanına sanat galerisi amaçlı inşaa edilmiş fakat şimdi bir Alış-veriş merkezi. Güzel kafeler ve restoranlar var. Moskovada Alış-veriş çok pahalı özellikle marka kıyafetler. Neredeyse Türkiyenin 4-5 katı fiyatla satılıyor ürünler. Yeme-içme fiyatları da bize göre yüksek sayılır. Ama dediğim gibi yakınlarda McDonalds ve Sbarro var, karın doyurmak için yeter de artar bile. Buarada Efes'i kutlarım. Sbarro da bile Efes bira satılıyor hatta Moskova'nın her yerinde. Rusların elinde Türk birası görmek keyif verici gerçi onlar bu konuda çok tecrübeliler.
Bizle ilgili güncel sözleri ise "Türkler inşaat yapmak için yaratılmış."
Yürüyerek şehri gezmenin dışında bence diğer bir seçenek  7 kızkardeşlerden biri olan Radisson Royal Hotel'e ait tekne turu. Harika bir yemek eşliğinde neredeyse Moskova'nın tüm sembollerini görme imkanına sahip oluyorsunuz. Zaten tekneye binmeden önce otelin lobisini ziyaret etmelisiniz. Şehrin maketini o kadar güzel yapmışlar ki neredeyse gerçek gibi. Ayrıca bir de spot ışıklar altında kulaklıkla her ikonun detaylı anlatımını dinleme şansına sahipsiniz. Bence bu tekne gezintisini yapmadan sakın dönmeyin...
Bu oteli de övmeden geçemeyeceğim, harika bir otel saray yavrusu diyebilirim. Sahibi Azeri olup, Türk sancağını ilk sıraya çekmişler. 








Takımda aynı otelde konaklama yapıyormuş, Dirk Kuyt ile çay içip konuşma şansımız oldu, gol sözü aldım. (Tek golümüzü de kendisi attı.) Yazının bundan sonrası tribüncü arkadaşları ilgilendiriyor.

80000 kişilik Luzniki Stadyumuna doğru yola çıktık. Nasıl gideceğimizin planlarını yapıyorduk. Moskovada yaşayan daha önce birlikte tribün kovaladığım arkadaşım ve arkadaşları ile buluştuk. koyu bir lokomotif taraftarı olan vladimir bize kılavuzluk ediyordu. Kılavuzu karga olanın misali saolsun bizi spartak taraftarlarının olduğu bölümden içeri soktu. Daha önce spartak taraftarının Türk'ler ile bi alıp-veremediği yokmuş fakat bu sene başlarında Rusyadaki kafkas Türkleri bir spartak taraftarını öldürmüş bundan sebep Türklere ve Müslümanlara bir düşmanlık baş göstermiş. Bu nedenle ortam biraz gergindi fakat güvenlik önlemleri yeterliydi. Maç içinde aleyhimizde saçma sapan pankartlar açıldı ve karşılığını misliyle Kadıköyde aldılar. Stad çok büyük, kale arkası tribünlerinin aut çizgisine uzaklığı neredeyse 100-150 mt. Olimpiyat stadlarından zaten hep nefret etmişimdir. Akustik yok denecek kadar azdı, yaklaşık 30bin spartak taraftarı hep bir ağızdan bağırıyorlardı fakat bir türlü seslerini duyamadık. Maçı Aykut'un da desteğiyle 2-1 kaybettik. Skor avantajı bizdeydi deplasmandan mutlu döndük.
Selim kardeşime teşekkür ediyor, Aryan ve Vladimir'e selamlarımı yolluyorum.

Her zaman her yerde En büyük FENER !























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder